Sepsiste ilk bir saat içinde antibiyotik başlanması hayat kurtarıyor
Türk Yoğun Bakım Derneği Başkanı Prof. Dr. Oktay Demirkıran, antibiyotik direncinin hastane ve yoğun bakımda yatan hastalar için halen çok büyük bir...
Özlem YURTÇU KARABULUT, Emre Can URAN / İSTANBUL, (DHA)- Türk Yoğun Bakım Derneği Başkanı Prof. Dr. Oktay Demirkıran, antibiyotik direncinin hastane ve yoğun bakımda yatan hastalar için halen çok büyük bir problem olduğunu söyledi. Prof. Dr. Demirkıran, antibiyotik direncinin en çok yoğun bakımlarda ölümcül sonuçları olduğuna değinerek, özellikle yoğun bakım hastalarında çokça görülen sepsis yani yaygın enfeksiyon nedeniyle oluşan ölümcül tablo durumunda, ilk 1 saat içinde uygun antibiyotik tedavisine başlamanın, hayat kurtarıcı olduğuna dikkat çekti.
Pandemi sonrası dünyada iyice tırmanışa geçen antibiyotik direnci, yoğun bakımlarda çok daha öldürücü sonuçlara yol açıyor. Dirençli enfeksiyonlarla mücadelede en kritik hastalar olan yoğun bakım hastalarında bir an önce enfeksiyon tedavisine başlanabilmesi ise, ölümle hayat arasındaki ince çizgiyi oluşturuyor. Yoğun bakım hastasında enfeksiyon görüldüğünde ilk 1 saat içinde uygun antibiyotiğe başlanmaması bile, tedavi başarısını düşürüyor, hastanın daha uzun süre antibiyotik tedavisi almasına yol açabiliyor; bu da antibiyotik direncine zemin hazırlıyor. Ayrıca tedavi süresi uzadıkça, bu kez de fırsatçı mantar enfeksiyonlarının tabloya eklenme riski artıyor. Süreç, bu şekilde kısır döngüye girebiliyor. Türk Yoğun Bakım Derneği Başkanı Prof. Dr. Oktay Demirkıran, yoğun bakım uzmanlarına, bir an önce antibiyotik yazma yetkisinin verilmesi gerektiğini söyledi. Pandemi döneminde oldukça büyük bir hasta yüküyle karşı karşıya kalan yoğun bakımların, tam bunun üzerine depremde de farklı bir yoğunluk yaşadığını kaydeden Prof. Dr. Demirkıran, yoğun bakımlardaki son durum ve hastalar için en tehlikeli tablolardan biri olan antibiyotik direnci konusunda önemli bilgiler verdi.
"DEPREMDE, YOĞUN BAKIMLAR DA BİR SÜRE İŞLEVSİZ KALDI"
Prof. Dr. Demirkıran, pandemi ile başlayan yoğun bakımda farklılaşma sürecinin depremle birlikte devam ettiğini söyleyerek "Deprem felaketinin yoğun bakımlar üzerindeki en olumsuz yanı, bazı hastanelerin maalesef kullanılmaz hale gelmesi, yıkılmasıydı. Yoğun bakım sayılarında azalma gerçekleşti. Oradaki yoğun bakım gereksinimi olan, göçük altından çıkarılan ezilme (crush) sendromu olan hastalar, daha uzak illere götürülmek zorunda kalındı. Şimdi yavaş yavaş kendimize geliyoruz. Deprem felaketi yaşayan yerlerdeki yoğun bakımlar tekrar eski aktivasyonlarını kazandılar" dedi.
"ENFEKSİYONLA ÇOK SIK KARŞILAŞTIK"
Deprem sonrasında çeşitli nedenlerle yoğun bakıma yatırılan hastalarda dirençli enfeksiyonlarla çok sık karşılaştıklarını anlatan Prof. Dr. Demirkıran, şu bilgileri verdi: "Çünkü bu hastalarda ezilmeye bağlı yaralanmalar nedeniyle sık sık debridman, fasyotomi dediğimiz bi nevi cerrahi işlemlerin yapılması gerekti. Bu hastalar bu işlemler için günlük olarak ameliyathaneye çekilip, bacak ya da kolları açılıp, tekrar müdahale edildikten sonra tekrar yoğun bakıma alınmak zorunda kaldı. Her bir müdahale, işlem, yeni bir enfeksiyona açık kapı anlamına geliyor. Dolayısıyla enfeksiyon da bu dönemde ciddi bir sorun olarak karşımıza çıktı. Bunu yoğun yaşayan deprem bölgesindeki yoğun bakım çalışanı arkadaşlarımız, gerçekten canla başla enfeksiyonla mücadele etmeye çalıştı ve hastaları hayatta tutabilmek için gerçekten çok çaba harcadılar."
"ANTİBİYOTİK DİRENCİ ÇOK BÜYÜK TEHLİKE"
Antibiyotik direncinin bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de artan çok ciddi bir sorun olduğuna değinen Prof. Dr. Demirkıran, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu kadar fazla ve çeşitte yaygın antibiyotik kullanımı, daha dirençli mikroorganizmaların ortaya çıkmasına, dirençli suşların oluşmasına yol açtı. Pandemi döneminde de mecburen bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar çok yaygın olarak kullanıldı ve bu hastalarda enfeksiyonları kolaylaştırdı. Yine bağışıklık sistemi baskılanmış hastalar yaşlı hastalar ile diyabetik hastalarda bu durum kolayca meydana gelebildi. Akılcı antibiyotik kullanımı bu nedenle çok hayati önem taşıyor."
"YOĞUN BAKIM UZMANLARINA DA ANTİBİYOTİK YAZMA HAKKI VERİLMELİ"
Akılcı antibiyotik kullanımının sadece enfeksiyona en uygun antibiyotiğin verilmesi değil, tedaviye "zamanındaö başlanması anlamına da geldiğini vurgulayan Prof. Dr. Demirkıran, "Asıl sorun burada, daha uzun süreli antibiyotik kullanmaya engel olacak bir durum var: Enfeksiyonla ne kadar erken başa çıkabilirseniz, o kadar kısa süreli antibiyotik kullanırsınız. Bizim de dikkat çekmeye çalıştığımız en önemli konulardan biri bu. Yoğun bakımda hizmet veren yoğun bakım uzmanlarının, yoğun bakım sorumlusu doktorların özellikle sepsis gibi bir durumda, literatürlerin de yazdığı üzere, ilk 1 saat içerisinde antibiyotik tedavisine başlamasının ölüm oranını gittikçe azaltılacağı göz önünde tutulduğunda, antibiyotik kullanma ve yazma hakkının yoğun bakımcılarda da olması gerektiği üzerinde çok şiddetle duruyoruz ve bu hakkı elde edebilmek için hala uğraşıyoruz" şeklinde konuştu.
"ENFEKSİYON, YOĞUN BAKIM HASTASININ KADERİ DEĞİLDİR"
Enfeksiyonun, "yoğun bakımda yatan hastanın kaderi olmadığının altını çizen Prof. Demirkıran, sözlerini şöyle noktaladı: "Yani bu, normalleştirilemez. Dolayısıyla zamanında antibiyotik tedavisine başlayıp enfeksiyonu kontrol altına alabilmemiz gerekiyor. Şu andaki uygulamada, antibiyotikler enfeksiyon hastalıkları uzmanının onayı ile kullanabiliyor. Bu tabii ki büyük şehirlerde büyük hastanelerde kolayca gerçekleştirilebilecek bir durum. Ancak enfeksiyon hastalıkları uzmanına her zaman ulaşılamayan yerlerde, gece yarısı sonrası durumlarında, acil bir durumda ilk 1 saatte antibiyotik tedavisinin başlanması gereken durumlarda, bu onamı almak için süre uzayabiliyor. Maalesef ki hastalık daha şiddetli bir hale gelebiliyor. O yüzden ısrarla vurguluyorum ki yoğun bakımcılar da antibiyotik yazma hakkına sahip olmalıdır. Antibiyotik tedavisine başlanması da bir enfeksiyon varsa, ampirik dediğimiz bu enfeksiyonu tedavi edebilecek antibiyotiklere hemen başlanır ve tedavinin hemen öncesinde hastadan uygun kültürler alınarak bunların 2-3 gün içerisinde çıkan sonuçlarına göre üreyen mikroorganizma belirlenir. Ona göre de o mikroba etkili olan antibiyotik nedir ortaya çıkar ve tedavi şekillendirilir. Antibiyotik azaltılabilir, tamamen kesilebilir ya da devam edilebilir. Bu sayede de antibiyotiklere karşı olan direnç azaltılabilir ve hastalar başarıyla tedavi edilebilirler"
Kaynak: Demirören Haber Ajansı